18 Şubat 2014 Salı

Yüreğini Yüreğimle Takas Etmiştim Ben, Artık Bir Yürek Borçlusun Bana!


Bir yürek ancak bir yürekle takas edilebilirmiş.. 
Hayatın ne getireceğini bilemiyoruz. Bazen aldığımız o minnacık kararın hayatımızı karartabileceğini unutabiliyoruz. 
Tıpkı benim de yaptığım gibi.
Ben kimseye küs kalamıyorum artık; küs olarak uyumak, yaşamak ve ölmek, öldürmek istemiyorum. 
Çünkü bu hatayı hayatımda yalnızca bir kere yaptım. 
Neden küstüm ki sana. Neden incittim seni. Neden öylece bırakmana izin verdim ki, keşke daha çok bağırabilseydim. Keşke daha çok tırmalasaydı kulaklarını sesim.. 
Keşke son gördüğün ben olabilseydim.
İzmir' i sevmiyorum artık. 
Seninle geçen yıllar film gibi. Sanki başollerdekiler rollerinin gereğini yapmış ve başka filmler için kolları sıvamış gibi. 
Sensizken hayatt gülünecek şeyleri nereden bulabilirim bilemiyorum.
Kalp kavrulması nasıl bir şeydir?
Nefeslerinin yüreğine ağır gelmesi, sen nefes aldıkça verememek nasıldır?
Her nefeste yepyeni bir ağrının yüklenmesi kalbine..
Sonra da parmakların, dokunduklarını unutamaması, ama bir daha dokunamayacak olması..
Gözyaşı tükenir mi?
Tükenen bir şey midir ki?
Avuçlar, önce sımsıcak olup, sonra donarlar mı? 
Ağladıkça güçsüzleşir ya hani kolların, hani pes ederler ya ayakta kalabilmekten..
Düşerler ya kucağına.. 
En kaba tabirle artık yoksun, ölüsün sen.
Ama neden o zaman her yer sen kokar ki?
Neden hala avuçlarım ısınacak yer arar, neden kalbim bu denli kavrulurken acıdan,
Aklım denen o vicdansız çoktan silmeye başlamıştır seni..
Yoksa dediğin gibi mi oldu?! "Unutmak, alışmak birer hediyedir Feraşe, unutma!"..
En korktuğum şeydi sen öldükten uzun zaman sonra yüzünü hatırlayamamak,
Tek bir resim bile kalmadı senden ama ben yüzündeki her çizgiyi en ince noktasına kadar neden halen hatırlıyorum?! 
Ağlamaktan korkar mı insan?!
"Ağla" derdin ya hep, "ağlamak bir nimettir." Gözyaşımın her damlasında sen yüklüymüşsün gibi..
Ağlarsam yavaş yavaş azaltırmışım seni gibi.. Ağlayamıyorum.
Bastırınca geçer mi?!
Elimle bastırsam kalbime, geçer misin?
Her gece rüyamda gördüğüm adam, sevgilim..
Dün gece gelmedin rüyalarıma, yoksa?!
Küs mü Mecnun Leyla' sına..





2 yorum:

Profösör dedi ki...

İnsanoğlu bir kez yapar hatasını; affedilmez böyle bir hata, suç olur, günah olur, insanlğın sırtında bir kambur olur aslında. Ondan sonra insanoğlu kovulur cennetten, onu bekler cefalar, sınavlar dünyası.

Ademoğlu bununla da kalmaz, bir alışkanlıktır bu dünyada hata üstüne hata, suç üstüne suç işler, ne yazık ki seven kalpleri üzer, terkeder, sonra da bir daha yaşayamaz ruhun derinliklerinde sevgiyi. Ne yazık ki erkektir, yine kendisine ait olmayan yasak meyveye koşar gider, durduramassın, oysa üzüldüğün kendin değilsin, gidenin arkasından onun için üzülürsün. Bilirsin ki; nereye giderse gitsin, o seni terkedip gitmiyor, o hayal kırıklıklarına sürüklenip gidiyor. Kendine değil yine de ona acırsın, onun zavallılığına.

Bence İzmir’i sevmelisin yine. İzmir’in masalsı geçmişine. Hatıralar kordonboyunda iyot kokulu yosunlar, Karşıyaka vapurunun düdüğünün denizde martılara eşlik ettiğini düşünürsün. Konakta bir meczub avucunu açmış, sadece beş kuruş ister, belki bereket küçük paradadır diye düşünürsün. Kadifekale’de bir gecekonduda bir overlokçu kız kasetten bir arabesk dinler batsın bu dünya der. Sever...

Birkaç gündür İstanbul’da akşamdan belirir dolunay; Çamlıca’da gümüş bir tepsi gibi parlayan mehtap gibisin. “İşte dolunay; işte İstanbul... Neredesin sevgili; ara da bul!..”

deeptone dedi ki...

bak bu yazı tarzın çok zor ya zor okunuyo amaa :)