Öylesine bir boşluktu aslında içimdeki. Anlam veremediğim, susmak istediğim ama susmama izin verilmeyen alelade anlamsız bir boşluk. Açılan elleri sevmem, sevmiyorum ben. Acınılası bir kadın değil anlaşılası bir kadın olmayı seçiyorum her zaman. Güçsüz yanlarımın farkındayım, ama benden başka farkında olanlar da varmış bunu anladım aslında. Sanki biliyorlar da inadına inadına üzerine oynuyorlar gibiydi işte. Çok şey yapmak istememiştim aslında, mutlu etmeyi istedim. Ama mutlu olmadan mutlu etmenin ne kadar fuzuli bir iş olduğunu gözyaşlarını gördüğümde anladım. İlk defa arkamda neler bıraktığımı fark ettim o gün. İlk defa neden bu kadar kimsesiz ve yalnız olduğumu anladım. Biliyor musun! Ben ilk defa o gün büyük bir günahkar olduğumu fark ettim aslında. O kadar utandım ki anlatılamaz. Bazı duyguların tarifinin olmadığını biliyorum artık. Affetmek ve acımak arasında o incecik çizginin de farkına vardım. Meğer oldum sandığım ben ne kadar da hammışım. Bildiğimi sandığım bir çok şeyden aslında haberim bile olmadığını fark ettim.
Çok güçsüz kaldığınızda ve birilerinin sevgisine ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda olsunlar istersiniz. Bu aslında sevdiğinin yanında olma hissiyatıyla denk değildir; yalnızca bir omuz ararsınız. Gördüğünüzde gardınızı korkmadan, güvenerek indirebileceğiniz. Yardım istersiniz açıkça. Uzanan elleri geri çeviremezsiniz, o kadar güçsüzsünüzdür ki çünkü.
Kısacası nankörlük ve bencillik doğamızda var olan bir olgu. Konu kendinizseniz bir çoğumuzun gözü göremiyor maalesef kimseyi.
Tek bildiğim vicdan denen olgunun insanın kemiklerine kadar kemirip, bitirdiği..