16 Şubat 2014 Pazar

Ateşmişim, Suymuş


    Ben yandıkça söndürdün bedenimi. Kavruldukça sardın yaralarımı. Ben farkına varamamışım halbuki; ben ateşmişim sense su. Tüm ateşler gibi burnumdan kıl aldırmamışım, kavurdukça kavurmuşum meğer. Sonra sen gelmişsin, su. Ne kadar ayyuka çıkan kibrim varsa ufacık bir tıs sesiyle alıvermişsin hepsini. Sonra ben, yani ateş çok çıplak kalmışım. Tutuşmaya alışkın bedenime su yetmemiş, kibrime bir de sinir eklemişim. Sevememişim suyu işte.  Kabaran kirlerimi su vurmuşsun, akıtmak için yine sana ihtiyacım varmış bilememişim. Fazla incinmişim ateş olarak, suyun bu denli hükmetmesine kızmışım besbelli. Sınırlarımın çiğnenmesini sevmem!
    Sonrasında gittikçe cılızlaşmış alevim. Korkmuşum önce; aklıma aniden su gelivermiş, yani sen. Acizliğime kızmışım birden, hemencecik teslim olmama. Isıtırken etrafımı; birden buza dönmüş çevrem; ıslak, sessiz, sinir bozucu. Geçmiş dünlerim kalmış elimde bir tek. Geçmiş dünden bahsetmek yersizdir diyen suya kulak asmamışım. Uzattığı eli cılız da olsa yanan alevimle kavurmuşum meğer. Ömrüm yarım gün olmuş, tamlardan eksik kalmışım. Varlığım bu bedeni terk edeli yıllar olmuş. Ucu olmayan çorak bir arazide kavurup durmuşum kendimi. Ben hiç sönememişim. Gözlerim suyun gözünden ayrıldığında Dünya çoktan durmuş. O çok büyük kibrim durduramamış kocaman yelkovanları, akrepleri meğer. Konuşmaktan dahi aciz kalmış ateş, yani ben. Cümleler artık yolumda taş olmaya başlamış. Ben suya hasret kalmışım. Bu hasret koyu karanlıklarıma beklemediğim gecenin beklemediğim saniyesinde çakılan çakmakmış meğer. Özüme dönememişim ben, suya hasret kalmışım yıllardır, sonra susamak nedir onu öğretmişsin bana meğer. Hüznüm artık alevimden parçalar koparırken, "bir tek bu hüznü sen boğarsın" demişim fısıldayarak. Evet! "İpek tenin derime batsın." 
    Kim demiş su kokusuzdur diye! Su kokar, sen kokar. Sonra rüzgar eşlik eder hüznüme, damlacıklarını savurur yüzüme. Kimsenin aldırış etmediği minnacık damlaların yüzüme tokat gibi çarpar. Delik deşik eder alevlerimi. Her damlanla havada cenk halinde olan alevlerim; savaşmayı öğrenmiş senden meğer. Suyun sesi kulaklarıma çarparken duymayı öğretmişsin bana meğer. 
Alevimin aklı var, aklımın da odaları. Ateş odalarının sessiz hayaletiymişsin sen, su. Yeni anladım.



4 yorum:

Âwdil dedi ki...

Yüreğine sağlık Feraşe,farklı bir deneme olmuş.Tebrikler.

FeRaŞe dedi ki...

teşekkür ederim Awdil :) hem de çok.

simgee dedi ki...

Her kelimen, her cümlen, her yazın başka güzel oluyor.
Hepsinin okurken kalbime bir şeyler saplanıyor, gözlerim doluyor.
Ellerine sağlık ve iyi ki dönmüşsün blogger'a. :)

Feraşe dedi ki...

@simgee t.ederim canım benim, gözlerini doldurduğum için özür dilemicem, çünkü ağlamak hamd edilesi bir şeydir. ağlamak ve unutmak birer nimettir. zaten ben melankoliden başka bir şey veremem üzgünüm :(