16 Aralık 2014 Salı

Çok Özledim Seni Adam, Çok.


Uzun zaman sonra tekrar düştün aklıma. Elimde olmadan yine seni aramışım onu fark ettim. Özlemek nasıldır Allah biliyor ya saç tellerimden ayaklarıma kadar biliyorum artık. O kadar özlemişim ki seni. Sadece bir fotoğraftı gördüğüm. ama onunla da kalmadı; kokun geldi burnuma, gülüşün, kızışın, sitem edişin.. Sonra silsile halinde günahlarım geldi aklıma. Nasıl incittiğim, nasıl kırdığım, nasıl üzdüğüm seni.. Bir kere daha parça parça oldum, lime lime ettim kendimi yine. Sanki bakmaya bile hakkım yokmuş gibi fotoğrafına, omuzlarım çöktü, pişmanlık dediklerini kalbimin en içinde hissederek izledim seni. Sanki bastırıyor biri kalbime acımadan gibi. Sanki tam bir oh çekecekken seni çıkarıyor karşıma gibi.. Burun direği sızlarmış evet! Doğruymuş o dedikleri.. Off inan ki anlatamıyorum, inan ki içim acıyor. Hasret kalmak böyle bir şeymiş. Hani deli sevdiğin birini kaybettiğinde avuçların kucağına düşer ve aklın gidip gelir ya; hiç bir uzvumu kontrol edemiyorum inan. Dur dediklerim, sus dediklerim olmuyor artık. Yastığa başını koyduğunda her şey gidiyormuş da bir sen kalıyormuşsun işte. Aklımın her odasını dolduruyormuşsun nedensiz. Aklıma geldiğinde yada birini sana benzettiğimde yalnızca avuçlarımı deli gibi sıktığımı fark ettim. İyi değilim evet! Olmak istiyor muyum onu da bilmiyorum. Sanki verdiğin acı hoşuma gidiyor, fuzuli misali.. Acıyı değil seni sevmek, seni özlemek bu..Karşılaşmamız için dua ederken, aynı zamanda ne yaparım korkusu sarıyor beni. Ne derim, nasıl bakarım yüzüne. Hangi durumumun açıklaması vardı ki ne diyerek çıkacağım karşına. Off ne vardı ki hata yapmasaydım. Ne vardı sevgini kucaklasaydım, ne vardı seni yarı yolda bırakmasaydım.. O zaman daha da neşeli bir blog yazarı olabilirdim mesela, her gün yemek tarifleri verebilirdim, makyaj bloğum olabilirdi mesela.. Ben acımı paylaşmayı seviyorum, sanki paylaştıkça bir nebze daha azalıyorlar gibi geliyor. Sanki milyonlar okuyor gibi, korksam kaçabileceğim bir sürü insan var gibi geliyor. Aman ne biliyim işte. 
Seni o kadar çok özlüyorum ki adam, yemin ediyorum her yerimdesin. Acın, sızın her yerimde, uzansan çekip alabilirsin gibi. Daha yazılacak okadar çok acı var ki. 
Tek bildiğim hep sen olacaksın, ve söz veriyorum bu bombok ruhum, Rabbimin yarattığı tertemiz bedenimden ayrılana kadar sen diyeceğim.
Seni çok fazla özledim adam.


5 Ağustos 2014 Salı

AŞKIM ACIDAN GEÇMEDİ Kİ, ACIM AŞKINA UĞRADI SADECE..


Çok da kararmamıştı halbuki hava. 
Sadece yürümek istedim..
Sessizliği, odamdaki hayaleti sever oldum sayende.
Kalbimle konuşmayı seviyorum; aklımın karışmadığı anlarda, harika bir organ olup çıkıveriyor.

Uzun yıllar omzumu yasladığımın, bir anda geçip gitmesi filmimden, yüreğimin gardını da düşürmüş besbelli.
Asrın kahramanının son dövüşü gibi bir hırsla saldırıyor çünkü artık yüreğim.
Son gösterisi, son showu gibi..

Seninleyken; birimizin adı geçtiğinde diğerinin adının konduğu bir cümleydik biz.
Ben varsam vardın, sen varsan vardım.
Artık büyümüştük, sözler telefon tellerine takılmamalıydı.
Noktalar yüzlere çarpmalıydı sanırım.
Mimiklerini görebilmeliydim giderken, sesini duymalıydım.
Hani olur ya belki titrerdi..
Aralık kapıları sevmem, ya kapanmalı cereyanda kalmamalıyım,
Yada açılmalı ki nefes alabileyim.

Birini her gün öldürüp, diriltmek günah mıdır?
Her gün bir uzvunu koparıp, ertesi gün canlandırmaya çalışmak yada?
Acısını yüreğinden başlatıp, taa parmak uçlarına kadar itmenin var mıdır bir hükmü?
Aşk davaları bu dünyada görülmüyor belki, evet!
Ama ya inanırsan.. Rab en büyük mahkemeyi senin için kurdu sevgilim.
En mükemmel şahitler, en mükemmel hakim..

Acının kattığı değerleri biliyorum,
Sezen Aksu' nun da söylediği gibi; belkide acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksik, 
Aşklar da öyle.
Aşkım acıdan geçmedi ki;
Acım aşkına uğradı sadece.

Her aşk gibi sen de pusulamı alıp ellerimden,
Omzuma bir yük daha yükledin ve yol verdin.

Oysa ben senin yürüdüğün yoldaki taşları,
Avuçlarım patlarcasına tertemiz bırakan kadın, 
Feraşe..
Senin yüreğin kupkuru iken, gözlerinden düşen sırılsıklam incilerine,
Son hayat suyu gibi saldırıp, seni kurtaran kadın, ben,
Feraşe..
İpek tenin derime batarken, avuçlarımızın arasında ülkeler, kıtalar varken;
Aradaki soğukta dona kalan, tir tir titreyen kadın,
Feraşe..

Ne oldu?
Yürürken ağaçtan düşen, benimse üzerine bastığım, sararmış ve kurumuş adam, Sen..
Aşkım kazandı.
Kalbim kazandı.
Benimse avuçların kucağımda, gözyaşlarıma havuz..
Sen öylece kal.
Ben senin sessizliğine aşıkmışım adam..



16 Temmuz 2014 Çarşamba

ÇÜNKÜ ÇOK KÜÇÜKSÜN..



Hayat kısa değilken, belki de çok şey yaşayacakken ölüm sessizce giriverir aralarına.
Henüz yaş küçük olduğu için anne kokusu hala en favori kokudur aslında.
Kimse kaybetmek için yaşamaz, aslında en hazırın diyen de en çabuk pes edecek olandır.
Büyük bir gürültüyle uyanırsınız.
Hani arabalar mıcırlı yolda giderken yolla lastik ilişkisinden doğan o ses var ya, onun gibi işte..
Daha da ağırı..
Ev size göre mahremdir.
Siz ve istedikleriniz dışında girilemez!
Hane-i tecavüzdür değil mi?
Sonra odanızdan kapınızın kırılırcasına tekmelendiğini duyarsınız, 
Kapı eninde sonunda açılır,
İçeridelerdir artık.
Kulaklarınızı tıkasanız da o ses gitmez.
Sonra yavaş yavaş odalardan alınır, ev önlerine çıkartılırsınız.
Küçüksünüz lan, baya baya küçüksünüz.
Anlam veremiyorsunuz.
Ama bir şeylerin yolunda gitmediği aşikar..
Sonra iki kaşınızın ortasında daha önce çok görmediğiniz bir şey belirir..
Silah namlusu..
Tehdit edilirsiniz.
Ama o kadar küçüksünüz ki, sanırım bu şehirde kocaman bir oyun var dersiniz içinizden.
Evet o şehirde oyun var çocuk!
Konuşan ölür.
Babanı alıp götürürler, sebep yok.
Annen her zamanki gibi seni arkasına, eteklerinin arasına almaya çabalarken,
Nefesinin havaya karıştığını görürsün,
Annen o oyuncakla öldürülür.
Ölümü bilmediğin için henüz,
Korkmaya başlarsın, çünkü ölüm yoktur aslında senin için,
Sadece annen ses vermiyordur ağlamalarına.
Bir koku yayılır etrafa, Kan Kokusu..
Hani hiç gitmez ya,
Burnunu kazır gibi çakılır da kalır orada.
Heh öyle bir his işte.
Sonra o kadar korkmuşsundur ki işersin altına.
Bir yandan utanırsın bir yandan da anneni beklersin temizlenebilmek için.
Artık kimsen kalmamıştır.
Sen ve oyuncaklı asker dışında.
Sarılmak istersin, çünkü senden çok büyüktür.
Senden büyük merhamet ederdi ya sana hep, işte ondan.
Ama sana değen tek şey oyuncağıdır.
itekler seni.
Sonra askerin arkasında su gibi bir melek belirir,
Gülümser..
Korkun azalmıştır, gülüyorsa merhamet eder çünkü..
Seni kucağına alır, alnını okşar..
Oyuncağı çarpmıştı ya hani askerin,
kanayan alnını siler.
merhametin kolunda yola çıkarsın.
Sonra bir kapı açılır,
Senin gibi bir sürü Filistinli bebekler ordadır..
Annem nerde peki dersin meleğe, ve babam?
Oradadır derler,
Annen gülümser ya uzaktan, sarılmak çok başkadır. 
Alnında nur, sesinde ipeklik..
O kadar miniktin ki çocuk,
ve İsrail o kadar acımasızdı ki..
Sen ne yapabilirdin ki..
Bebekler günahsızdır!
En azından bebeklere merhamet et İsrail!
ve biliyorsun değil mi!;
Onların gözünden akan her damla yaş için,
Kalplerinin korkudan attığı her dakika için,
Etlerin uzayana kadar yanacaksın..
Rabbim bu acımasızlığa susar mı sence!
Daha söylenmesi gereken çok beddua var..